22 Eylül 2010 Çarşamba

uzun bir zaman önce insanların beyinlerinin derinlerinliklerine girmiş olan bir hikaye varmış. ama konuuz bu hikaye değil, ben başka şeyler yazmak istiyorum bugün. gülmek hepimizin yaptığı bir hareket. bu gülme olayı bazen karışık bir kafayla birlikte olduğunda ortaya çok komik(aslında nasıl nitelendirilebilineceği belli olmayan) bir durum çıkar. bazen gülerim ama aklımda o an gülmekle alakalı hiçbirşey yoktur. gülerken neden güldüğümü ve ne zaman gülmeyi keseceğimi düşünürüm. gülmekle alakalı bazen toplumsal standarlar koyarız. bu standartlar neye gülüp neye gülmememiz gerektiğini belirlerler. bazen bunlar gerçekten can sıkıcı olur. hiçbir zaman gülmek istemediğim şeylere bazen sırf topluluğa katılmak için gülerim. ve sonra o espri içimde bir acı bırakır ve öylece gider. arasından ona bakar ve hoşçakal derim. bir daha görüşmemek üzere hoşçakal. aynı evi temizledikten sonra çöpe atılan pisliklere söylediğiim gibi. neyse burdan konu çıkmayacak

Rüzgar

küçüklüğümden aklımda kalan en derin şeylerden biri de rüzgardır. o benim için bir ilham kaynağı olmuştur. onu hissetmek ve onu dinlemek. rüzgara ne derim. o sadece bir fiziksel olay mıdır.  bence o deniz ve hatta okyanuslar gibi büyük birşey. mükemmel bir rahatlatıcı ve hayal kurdutucudur. rüzgarlı bir günde havanın sesini dinlemek mükemmel birşeydir. ağaçların uğultusu ve hışırdayan yapraklar...
cık... olmadı...

hepsi bu kadar...  googlo      (insan bir teknoloji ürünü müdür?)

19 Eylül 2010 Pazar

ilk yazı

bugün ilk blogumu yazıyorum. hiç heyecanlı değilim ve umarım blog denen şey işe yarıyordur. GONY adlı kitaptan etkilendiğimi itiraf etmeliyim. beni blog tutmaya iten şey o idi.açıkcası hazırlaması da çok zor olan bişey değilmiş. artık sürekli bloglarım ben burayı. sanırım birşeylerden bahsetmem gerekiyor. hmmm. siz de bloglayın..